Sosyal Medya

YaÅŸam

Peygamber’in araçsallaştırılması ve dinlerarası diyalog

Teorik ve teolojik zeminde adeta metatrona (baş melek) dönüşmüş bir peygamber imajı çizilirken pratikte bu kutsi imaj cemaatin “paralel eylemlerini” ibra ve tezkiye uğruna tam bir istismar aracı olarak kullanılmaktadır.



Prof. Dr. Mustafa Öztürk

Gülen Cemaati’nin istek ve arzuyla katkı verdiÄŸi Dinlerarası Diyalog Projesi, ılımlı Ä°slam adına genetik kodlarıyla oynanmış bir Müslümanlık ihdas etmeye müncer görünmektedir. Her ne kadar cemaat namına fikir beyan etme ehliyetini haiz bazı zevat, “dinlerarası diyalog farklı dinleri birleÅŸtirme veya bir potada eritip yeni bir din üretme teÅŸebbüsü deÄŸildir. Bu diyalog tüm farklılıkları koruyarak herhangi bir zorlamaya girmeden, hoÅŸgörü ve anlayış içinde ortak meseleleri konuÅŸma, müzakere etme ve iÅŸbirliÄŸi yolları arama gayretidir” dese de bu proje aslında II. Vatikan Konsili’nde (1962-1965) hedef ve çerçevesi belirlenen yeni evrensel misyonun en önemli baÅŸlıklarından birisidir. Nitekim Papa II. John Paul, “Redemptoris Missio” adlı bildirgede tam da bu misyonla ilgili olarak, “Dinlerarası diyalog Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Diyalog süreci ‘KurtuluÅŸun tabi yolu Kilise’dir’ inancıyla iÅŸletilmeli ve bu minvalde tamamına erdirilmelidir” gibi ifadelere yer vermiÅŸtir.

Öte yandan aynı konsilde diÄŸer dinlerle iliÅŸkilere dair “NostraAetate” adlı özel bir doküman hazırlanmış, “Lumen Gentium” ve “Ad Gentes” gibi dokümanlarda ise Hıristiyanlık dışındaki dinlere mensup insanların evrensel kurtuluÅŸ planındaki yeriyle ilgili olarak ÅŸu tür açıklamalar yapılmıştır: Bugüne deÄŸin Ä°ncil’in mesajını kabul etmemiÅŸ olanlar bir ÅŸekilde Tanrı’nın halkı (anonim Hıristiyan) sayılır. Ä°lahi kurtuluÅŸ planı yaratıcıyı kabul edenleri de kapsar. Bunların başında Müslümanlar gelir. Çünkü Müslümanlar Ä°brahim’in imanını paylaşırlar. Onlar tek, kâdir-i mutlak ve bütün kainatın yaratıcısı olan Tanrı’ya ibadet ederler. Yine onlar Ä°sa’ya peygamber olarak saygı gösterir, annesi Meryem’i de hürmet ve samimiyetle yad ederler.

Adı geçen dokümanlarda ortaya konulan kapsayıcı (inclusivist) yaklaşımda Müslümanların Tanrısal kurtuluÅŸ planına dâhil edilmesi, onların kendi Ä°slamî inançları içinde kalarak kurtulabilecekleri anlamına gelmemekte, bilakis Müslümanlar Hıristiyanlık inancına çaÄŸrılarak kurtarılması gereken insanlar kategorisine dâhil edilmektedir. Nitekim 1980 ve 1990’lı yıllarda yayımlanan bazı bildirgelerde misyonerlik açısından diÄŸer dinlerle ilgili resmî tutum belirlenirken, bir yandan kapsayıcı yaklaşım çerçevesinde Hıristiyanlık dışı dinler birer manevi zenginlik olarak tanınmış, ama öbür yandan da bu dinlerdeki eksikliklerin Hıristiyan mesajıyla giderilmesi gerektiÄŸi özellikle vurgulamıştır. Buna baÄŸlı olarak Kilise’nin misyon anlayışında da önemli deÄŸiÅŸiklikler vuku bulmuÅŸtur. Yeni misyon gereÄŸince Katolik kilisesi, diÄŸer dinlerin mensuplarıyla diyaloga girmelidir. Çünkü Kilise bütün insanlık, diyalog da bütün insanları kurtuluÅŸa ulaÅŸtırmak içindir. Kilise dinlerarası diyalogu HıristiyanlaÅŸtırma misyonunun bir aygıtı/aleti olarak kullandığını kimi zaman sarih biçimde dile getirmekten de imtina etmemiÅŸtir. Katolik dünyasındaki yakın geçmiÅŸi ve temel hedefi hakkında az çok fikir verecek ölçüde bilgi aktardığımız dinlerarası diyalog projesinde Gülen hareketinin yeri ve iÅŸlevi, kelimenin tam manasıyla gönüllü hizmetkarlıktır.

ülen’in 9 Åžubat 1998’de Papa’ya ilettiÄŸi mektuptaki, “Papa VI. Paul cenapları tarafından baÅŸlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog Ä°çin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk ediÅŸini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir ÅŸekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik” ifadeleri bu konuda yeterli kanıttır. Gülen’in mezkur ifadelerini, “Biz hizmetle maruf/meÅŸhur bir cemaatiz. Tabiatıyla kilisenizin deruhte ettiÄŸi misyona hizmet için de emre amadeyiz” ÅŸeklinde özetlemek de mümkündür.

Kilise’ye hizmet, Papa’ya muavenet hususunda çok açık bir irade beyanında bulunan Gülen bu konuda Kur’an’dan delil gösterme ihtiyacı duymuÅŸ ve Âl-i Ä°mrân suresi 64. ayetle istidlalde bulunmuÅŸtur. Ancak ne ilginçtir ki bu ayet, Hz. Ä°sa’ya ulûhiyet isnadında ısrar eden bir grup Necranlı Hıristiyan’la mübahele (lanetleÅŸme) -ki bu kavram cemaatçilerin te’viline göre Gülen’in tüyler ürperten bedduasıyla müradiftir-  ayetiyle aynı pasajda yer alır. Genelde Ehl-i Kitaba, özelde Hıristiyanlara hitapla baÅŸlayan ayette, “Sizinle bizim aramızda doÄŸru düzgün bir kelimeye/ilkeye gelin” çaÄŸrısı yapılır. Bu kelimeden/ilkeden maksat, tevhid inancıdır. Ancak Gülenci yoruma göre söz konusu ayet Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında zaten mevcut ve müÅŸterek olan bir ilkeye gönderme yapmaktadır. Dahası Hıristiyanlar her ne kadar teslis gibi görünse de aslında bir tek elmasın üç yüzlü/yanaklı olmasını anımsatır biçimde tevhide inanırlar.  Böyle bir te’vile, “Mademki Hıristiyanlar bir ÅŸekilde tevhide inanır, o halde söz konusu ayet niçin böyle bir davette bulunmakta ve niçin diÄŸer bazı ayetlerde Hıristiyanlara atfen, “Allah üç uknumdan oluÅŸan bir bütündür” diye inanmanın düpedüz kafirlik olduÄŸu vurgulanmaktadır?” gibi sorularla mukabelede bulunmak gerekir.

MüÅŸterek ilkeye davet

Âl-i Ä°mran 64. ayetteki “teâlev ilâ kelimetinsevâinbeynenâ ve beyneküm” ifadesi, “Sizinle bizim aramızda müÅŸterek olan bir ilkeye gelin” deÄŸil, “öteden beri tüm peygamberlerce tebliÄŸ edilen tevhid ilkesine iman edin” demektir. Üstelik bu ilahi çaÄŸrının ilk ve doÄŸrudan muhatapları, kadim pagan kültürüne ait birçok unsuru Hz. Ä°sa’nın tevhid mesajına dahil etmek suretiyle bir anlamda yeni bir ÅŸirk dini üreten Batı Hıristiyanları deÄŸil, inanç sistemleri görece daha az karmaşık olan veya az çok insaf, iz’an gibi vasıfları bulunan DoÄŸu Hıristiyanlarıdır. Oysa Gülen’in gönüllü hizmetkarlık için irade beyanında bulunduÄŸu Hıristiyanlık, DoÄŸu Hıristiyanlığı deÄŸil, modern Batı Hıristiyanlığıdır. Bu mesele bir yana, Hıristiyanları tevhide Allah davet ettiÄŸine, bu ilahi davet de Hz. Peygamber tarafından tebliÄŸ edildiÄŸine göre, “Ben Müslümanım” diyen hiç kimsenin diyalog adına kelime-i tevhidden Hz. Peygamber’in risaletiyle ilgili ibareyi hazfetmesi mümkün deÄŸildir. Yüzlerce ayette Hz. Peygamber ve risaleti yok saymak düpedüz küfür ve tekzip olarak kategorize edilmiÅŸtir. Hâl böyleyken Gülen çeÅŸitli eserlerinde kelime-i tevhidden “Muhammedünrasûlullah” ibaresini hazfetmekte sakınca olmadığını dile getirmiÅŸtir. Bizzat Gülen’in ifadelerine göre Kur’an Ehl-i Kitaba çaÄŸrıda bulunurken, “Ey kitap ehli! Aramızda müÅŸterek olan bir kelimeye gelin” diyor. Nedir o kelime? “Allah’tan baÅŸkasına ibadet yapmayalım” Allah’a kul olan baÅŸkasına kul olmaktan kurtulur. Ä°ÅŸte gelin, sizinle bu mevzu üzerinde birleÅŸip bütünleÅŸelim. Kur’an devamla, “Allah’ı bırakıp da bazılarımız bazılarımızı Rab edinmesin” diyor. Dikkat edin, bu mesajda MuhammedünRasûlullah yok...

Bu fikirlerin sahibine, “Cemaat bu ülkede Hz. Peygamber’i görmeden, ondan iÅŸaret almadan neredeyse bir tek adım bile atmazken, dizi filmden kermese, Türkçe Olimpiyatından tweetlerin kesretine kadar hemen her faaliyette peygambersiz yapamazken, ülke sınırlarının dışına çıkıldığında nasıl oluyor da Hz. Peygamber’in ismi ve risalet ifadesi sırf diyalog adına kelime-i tevhidden bile bir çırpıda hazfedilebiliyor?” diye sormak gerekir. Özellikle ilahiyat akademyasında hiçbir yeni görüÅŸe sıcak bakmamayı ve geleneksel Sünnî anlayışa sadakatten ayrılmamayı Müslümanlığın kıvam ölçütü saymakla temayüz eden isimlerin diyalog adına biz Müslümanları Hz. Muhammed’in deÄŸil de Hz. Ä°sa’nın arkasında saf tutmaya çağırması acaba nasıl izah edilebilir? Yoksa Kur’an vahyi ve Hz. Peygamber’in risaleti insanlığın kurtuluÅŸuna kâfi deÄŸil midir? Öte yandan, imana müteallik konularda diyalog veya baÅŸka bir sebeple pazarlık yapmak caiz midir? Yoksa içeride Hz. Muhammedli, dışarıda Hz. Muhammedsiz kelime-i tevhid önermek, çift pasaportluluk gibi bir ÅŸey midir?

‘Ä°drake yansıyanlar’

Gülen bir yandan diyalog adına Hz. Peygamber’i kelime-i tevhidden hazfederken, diÄŸer yandan diyalogu perçinlemek, bunun için de Ä°slam ve Müslümanlık arasında izdivaç tesis etmek adına, “Meryem [sırf ibadetle meÅŸguliyet için] kendini ailesinden ve diÄŸer insanlardan tecrit etmiÅŸti. Biz ona ruhumuzu (vahiy meleÄŸimizi) gönderdik. Ruh ona eli yüzü düzgün bir erkek kılığında göründü” mealindeki Meryem suresi 17. ayeti ÅŸöyle yorumlamıştır: “Acaba ne idi bu ruh? Hemen büyük çoÄŸunluÄŸu itibariyle bütün tefsirler, ayeti kerimede, “... Ruhumuzu gönderdik...” diye belirtilen ruhun Cebrail olduÄŸunu ifade etmektedirler. Ne var ki burada Kur’an “ruh” tabirini kullanıyor; ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. Ä°htimalin sınırları ise ihtilafın çerçevesini aÅŸkındır; hatta Efendimizin ruhunu içine alacak kadar da geniÅŸtir. Evet, bu da muhtemeldir; zira Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı. Bu itibarla da gözlerinin içine baÅŸka bir hayal girmemiÅŸti ve girmemeliydi de. Ona sadece kendisine helal olan biri bakmalıydı. O da olsa olsa Efendimiz olabilirdi; zira o bir münasebetle Hz. Meryem’in kendisiyle nikâhlandığına iÅŸaret buyuruyordu. Bu açıdan da “Ruh”un Efendimizin ruhu olabileceÄŸi de ihtimal dâhilindedir.” (“Kuran’dan Ä°drake Yansıyanlar” Fethullah Gülen)

Dinlerarası Diyalog Projesinde Gülen Cemaati’nin ifa ettiÄŸi hizmet, Hıristiyanlık lehine gönüllü enkültürasyon hizmetidir. Katolik kilisesinin yeni misyon anlayışına J. Masson tarafından dahil edilen ve 1979’da Papa II. Jean Paul’ün “Catechasi Tradendae” adlı bildirgesinde yer alması neticesinde teolojik mahiyete de bürünen enkültürasyon, Ä°ncil’in mesajını dünyanın çeÅŸitli bölgelerinde yaÅŸayan halkların sahip olduÄŸu kültürlere uygun hale getirmeyi ifade eder. Enkültürasyon Kilise’nin sevk ve idaresinde farklı inanç sistemleri arasında diyalog ve uzlaşı saÄŸlama metodu anlamına da gelir. Bu metot ilk defa ll. Vatikan Konsili’nde gündeme gelmiÅŸtir. “Ad Gentes” adlı dokümanda “Mahalli kiliseler çeÅŸitli halkların sahip olduÄŸu bütün zenginlikleri tespit etmek ve bunlara sahip çıkmak durumundadır. Çünkü bu zenginlikler Hıristiyan olmayan halklara Tanrı tarafından ödünç verilmiÅŸtir” gibi ifadelere yer verilmiÅŸ, “Redemptoris Missio” bildirgesinde ise “Farklı kültürel deÄŸerleri Hıristiyanlıkla bütünleÅŸtirmek suretiyle asli bir deÄŸiÅŸime uÄŸratmak ve Hıristiyanlığı çeÅŸitli kültürlere sokmak” diye tarif edilmiÅŸtir.

Enkültürasyon uygulamasında bir Cizvit rahip Hindistan’da Hindu Sannyasin gibi yaÅŸayıp misyonerlik yapabildiÄŸi gibi, Latin Amerika’da bir elinde Ä°ncil, diÄŸer elinde silah taşıyan sosyalist gerilla rahipler de peyda olabilir. Keza, Gülen cemaatinde ÅŸahit olunduÄŸu gibi, kendi kültür ikliminde dizi filmden Türkçe olimpiyatına, Işık evleri ziyaretinden sanal medyada tweet sayısını iki katına çıkarmaya kadar hemen her faaliyette Hz. Peygamber’den istimdatta bulunma ihtiyacı hissetmek, küresel ölçekte ise kelime-i tevhidden bir çırpıda Hz. Peygamber’i hazfetmekte hiçbir beis görmemek gibi çifte standartçı bir Müslümanlıkla kaim enkültürasyon hizmetleri de yapılabilir.

Ancak ne garip paradokstur ki teorik ve teolojik zeminde adeta metatrona (baÅŸ melek) dönüÅŸmüÅŸ bir peygamber imajı çizilirken pratikte bu kutsi imaj cemaatin...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.